tirecekti.
“Eritheia…”
Dudaklarından zoraki ayrılan
kelime ile birlikte ona ilk defa bu
şekilde hitap ettiğini idrak ettiğini
anlaması pek zor olmamıştı.
Normal şartlar altında ya Fae ya
da Tanrıça derdi. Tanrı aşkına bu
da nedir böyle? Bünyenin eski
gücünü toparlaması ne kadar
sürecekti bilmiyordu fakat o
zamana kadar aykırı giden bu
düzeni yadırgamayarak ona ayak
uydurması gerekiyordu. Aynı
zamanda da karşısında duran
cadıya da fire vermemesi lazımdı.
Aksi halde incir çekirdeğini bile
doldurmayacak bir sorun büyüyüp
giderdi ve büyücü bunun önünü
alamazdı. Efsanelerden fırlayıp
gelmiş gibi duran peri kızının elini
kavrayıp omzundan ayırdı. O kadar
iğneleyici bakışın etkilemediği el,
artık kendi elinin içindeydi ve en
önemlisi; omzunda değildi . Hayat
bu kadar kolay mıydı? Basit
hareketlerle düzene sokulan bir
yaşam; hiç içten değildi.
Pentagram tersine işliyordu şuan.
İnsan ruhunun hükmetmesi
gereken dört elemen; hava, su,
toprak, ateş… İnsan ruhuna karşı
dillere destan bir zafer