Bir önceki rp üzerinde düzenlemelerimi yaptım. Umarım biraz daha iyi olmuştur.
Ertesi sabaha kadar uyuyabilirdi Dulcie. Havada bir uğursuzluk sezmişti. Dulcie, böyle günlerde Tanrı'nın insanlara küsmüş olduğundan dünyaya uğursuzluk dağıttığına inanırdı. Eskiden beri, çook eskiden. Çünkü babası ßay Black onu böyle, güneşin bile uğursuzluklardan kaçarak gri bulutların arkasına saklandığı bir günde terk etmişti. Bu gri günler, ona geçmişini hatırlattığı için her defasında gözleri dolar ve böyle sabahlara uyanmak istemezdi. Yine öyle olmuştu. Gözleri dolu doluydu. Uyumak istedi, kaz tüyüyle doldurulmuş, yumuşak yorganını başına kadar çekti ve.. " Tık Tık Tık " Kapı çalmıştı. " İyiki uyumak istedim " diye düşündü ve yavaşça yorganını çekerek, sıcacık yatağını terk etti.
Gelen okulun ilk gününden beri can dostum diyebileceği tek kişi, Crumberry'di. Uzun kızıl saçlarıyla Crumberry çok etkileyici görünüyordu. Dulcie Crumberry'nin fiziğine hayrandı. Dulcie'nin aksine Crumberry uzun boyluydu ve üzerinde hep bir manken edası vardı.
Onu seviyordu ve geçmişini bir tek ona anlatmıştı. Çünkü, paylaşmak iyi olabilirdi ama yalnızca seni dinleyebilecek bir kişiyle.
" Selem Dulcie... Uuu tatlım, sen ağlıyorsun! Berbat görünüyorsun! Bir sorun mu var ? "
Dulcie berbat görünüyordu. Haklıydı. Gözleri uyumaktan ve ağlamaktan şişerek kızarmış, saçları birbirlerine karışmıştı. Gelenin sevgilisi Taylor olmadığına dua etmeliydi.
Crumberry'e ne diyeceğini bilemedi. Bugün bu konuyu konuşmanın doğru olmayacağını düşünüyordu. Umursamaz bir tavır takınarak geçiştirebileceğini düşündü.
" Ah, hayır.. Her zamanki şeyler işte.. "
" Tatlımm, geçmişini unutmaya çalış artık, hem o iri kahverengi gözlerine haksızlık ediyorsun, üzgünüm ama ağlayarak şişmelerine ben izin veremem. "
" Olmuyor Crumberry.. Unutamıyorum, geçmişimle ben şey gibiyiz.. "
" Evet ? "
" Şey gibi.. "
Düşünüyordu Dulcie. Ne gibiydiler ? Ne, ne ?
" Ney gibi ? "
" Akrep ve yelkovan gibi.. Evet akrep ve yelkovan gibiyiz. Sürekli, birbirimizi kovalıyoruz. Kurtuluş Yok. "
" Ahh, saçmalıyorsun Dulciye.. Ama madem öyle, o halde bizde saatin pilini çekeriz ve böylece akrep ve yelkovanı etkisiz hale getiririz. "
" Ama nasıl ? "
" Gel benimle. "
Gülçin, umutsuz adımlarla Crumberry' i takip etti. Nereye gittikleri hakkında en ufak bir fikri olmadığı gibi başına gelebileceklerdende oldukça şüpheliydi. " Boş çabalarından vazgeçmesini sağlamalıyım, imkansızlardan bahsediyor bana. Oo hayır ben yatağıma dönmek istiyorum. " diye düşünsede bunları dışa vuramadı, kendine sakladı Dulcie.
Örümcek ağları ve fare ölülerinin bolca bulunduğu bir patikadan geçtikten sonra yaşlı bir adamın yanına yaklaştılar. Adamın beyaz saçlarının bir kısmı kirden grileşmişti ve garip giyinmişti, bir dilenci gibi duruyordu. Ayrıca çok pis bir kokusu vardı ve patikanın diğer ucundan beri bu kokuyu soluyordu.
" Crumberry! Bu da kim ? "
" Sen şimdi bu adamla tüm dertlerini paylaş, emin ol çok rahatlayacaksın. Ama o bir muggle.. "
" Heey, mugglelerden nefret ederim ve asla bir muggleye derdimi anlatamam. ßu doğru olmaz. Üstelik bana dilenci kılıklı bir adam mı yardım edecek "
" Tanrı aşkına şu ailevi ve oldukça saçma olan kanunlara uymayı kesde dinle beni. Bir de dış görünüme aldanma. Şuanda sende gündelikten yeni çıkmış hizmetçi gibi görünüyorsun "
Crumberry'nin bu sözüne bozulmuştu Dulcie. Ama haklıydı. Nasıl göründüğünü tahmin edebiliyordu.
" Pekâlâ. "
Dulcie Crumberry tarafından ikna edilmiş bir şekilde yaşlı adama doğru ilerliyordu.. İlerliyordu ama neden bunu yaptığını hala anlamış değildi. Dilenci kılıklı bir muggle ona nasıl yardım edebilirdi ki ? " Çok saçma " diye düşündü Dulcie. Çok saçmaydı. Arkasını döndü ve Crumberry' ye baktı. " Bunu yapmak istemiyorum " dedi gözleriyle. Crumberry ise " Başka çözümün varsa.." dercesine ve keskin bir bakış atmıştı Dulcie 'ye.
Gitmek istemiyordu ama neden olduğu anlaşılmasada daha yanına yaklaşır yaklaşmaz rahatladığını hissetmişti.. Bu çok garipti. Adamın yanına daha çok ilerledi. Gözlerine dikkatle baktı. Sanki bu gözleri tanır gibiydi.
" Aaa hayır Dulcie, saçmalama senin baban bir muggle değildi. " diye düşündü kendi kendine. Babası olduğunu düşünmüştü. Yıllardır aradığı sıcaklık, karşısındaki mugglenin gözlerindeydi. Belki de o yüzden babası sandı onu. Babacım diye haykırmak geldi içinden. Ama saçma olurdu, çocukça bir hareketti içinden gelen. Sadece baktı Dulcie sadece adamın gözlerine baktı. Çok garipti, adamda ona bakıyordu. Oda mı aynı şeyi düşünüyordu ? Yoksa Dulcie'nin bakışlarımıydı onu etkileyen ?
Dulcie daha fazla düşünmek istemedi. Konuşmaya çalıştı ama oynattığı ağızdan ses çıkmıyordu. Babasını hatırlatmıştı ona bu pis muggle. Oysa babası giyimine çok özen veren mis gibi bir babaydı. Aslan babaydı. Aşık olduğu ilk erkekti, ilk aşkıydı onun.
Yavaşça ayağa kalktı Dulcie, kalkışının aksine hızla koşarak uzaklaştı oradan. Geriye döndüğünde ona yetişmeye çalışan Crumberry'yi ve bir nokta gibi gözüken yaşlı muggleyi gördü.