Hogwarts Cadılık Ve Büyücülük Okulu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Hogwarts Cadılık Ve Büyücülük Okulu

Hogwarts RPG
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Marie Leena Silver

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Marie Leena Silver
4.Sınıf
Marie Leena Silver


RPG Puanı :
Marie Leena Silver Left_bar_bleue90 / 10090 / 100Marie Leena Silver Right_bar_bleue

Mesaj Sayısı : 9
Asa : ...
Ruh Halin : Marie Leena Silver Hnkav0uw3
Kayıt tarihi : 21/08/09

Marie Leena Silver Empty
MesajKonu: Marie Leena Silver   Marie Leena Silver Icon_minitimeCuma Ağus. 21, 2009 11:41 am

Ad Soyad: Marie Leena Silver
Yaş:
Kişisel Özellikler:Leena'nın hayal gücü sınırsız olmakla birlikte, düşünceleri akılcı ve sezgiseldir. Dik kafalıdırlar. Kendisini dinleyenlerin ne demek istediklerini anlamadığını sanar. Onu tanımlayan sözcük 'Biliyorum' dur. Bencildir. İnatçı ve sabit fikirlidir. Ona yaklaşmak çok zordur. Kişisel özgürlükleri onun için çok önemlidir

Örnek Rp:

Puanım 90 ama örnek rp isterseniz bu da başka bir sitedeki bir rp'm:

Topladı bütün cesaretini. Karanlıktan değil kendinden korkuyordu. İçindeydi karanlık. Ay ışığı kapalı perdelere rağmen loş kılıyordu odayı. "Ay tutulması olsa keşke" dedi o anda. Hatta bir daha dönmemek üzere terk etse insanlığı.

Uykusuzluktan olsa gerek, damağında bir kuruluk, sesinde bir boğukluk vardı bütün gün. Geçti aynanın karşısına ve göz attı alelacele. İnsan kıvrımları olan bir karaltıdan başka bir şey yoktu içinde. Gerçekten o muydu bu? Neden düşmüştü omuzları? Neden öne eğik başı?

Bitmeliydi artık her şey. Bencillikten değil daha fazla acıyı kaldıramayışından. Yoksa ne olurdu ki her gece ağlasa. Daha doğarken yapmaz mıydı insan ilk ağlamasını? Ne olurdu anıları her gün yargılasa ve cezalandırsaydı onu? Daha on yaşındayken kayıp gitmiş duyguların ve anıların acısını çekmeye, duygularını her zaman dolambaçlı yoldan anlatmayı sevmeye başlamıştı nasıl olsa. Zaten ne onun canı yanıyordu, ne de o acıydı. Canları yanan başka insanlardı, onları gözetleyip gözyaşlarına boğulansa o. Diğerleri doğuştan duygusal, melankolik adıyla yargıladı onu. Hatta bazıları -daha açık sözlü olanları- aşırı korkak sıfatını uygun gördü. Bunlar hiçbir zaman umurunda olmadı. Şimdi içinden kendine kızmaya başladı. "Boş ver düşünme şimdi bunları. Odaklan sadece. Odaklan ki çocuk gibi ağlamaya başlayarak iki büklüm yığılma yine yere. Bitir artık her şeyi..."

Uzattı ellerini nazikçe ileriye doğru sanki onun ellerine değeceklermiş gibi. Hayret! Aynı korkuyu, aynı çekimserliği duyumsadı yıllar sonra. Birkaç çıtırtı sesi duydu önce. Elinde kibritin bir anda alev almasını çocuksu bir ilgiyle izledim. Alevi yaklaştırdı gözüne. Şeffaflığı sarhoş ediyordu benliğini. Bu şeffaflıkla boğuşurken belki kazayla yakardı tek suçlu göz bebeklerini.
Kibritin alevi elinin derisini siyahlaştırmaya başlayınca tutuşturdu sevgi damlacıklarının son kırıntısı fotoğrafın uçlarını. Isıdan kıvrılmaya başladı önce uçları, kaçmak istiyordu o ateşten besbelli. Kaçmaya fazla gücü kalmadı yada artık o da bitirmek istiyordu. Öylece bırakıverdi kendini birden. Çığlık atar gibi ince çıtırtılar yükseliyordu her yerinden. Yanışını doyumsuz bir zevk ve tiksintiyle izlerken içinde savaşlar patlak veriyordu. Bir duygular saldırıyordu bir mantık. Kazanan yoktu. Üzerindeki topraklara daha fazla zarar veriyorlardı sadece. Gözünü duvarda asılı resimlere dikerek bıraktı fotoğrafı kül tablasının içine. Kendine itiraf etmeye korkuyordu ama o fotoğrafı bir daha yanarken görmek istemiyordu. Hep kaçmıştı hayatı boyunca kendine vereceği cevaplardan. Sorular, sorunlar, gerçekler, yalanlar.

Karanlık odada yüzüne vuran son alev ışığı da yok olunca başladı hıçkıra hıçkıra ağlamaya. Şimdi olsa cesaret edemezdi yakmaya. Geceler boyu o fotoğrafa sarılıp uyumuştu ağlayarak. Yenik düştüğü her gün o resme bakarak cesaretini toplamıştı. İnsanların arasında yalnızlığını hissettiğimde usulca çıkararak bakmıştı ona. Hatta bazen deliler gibi sohbet etmişti onunla. Deli... Ama hiç soru sormamıştı ona. Cevap verememesinden korkuyordu. O yüzden hep o konuştu, resim dinledi. İronik hayatını kasıp kavururken ve o tatlı deja-vular diyarında kendini kaybettiğinde adres sorduğu bir tek o vardı. Çekip çıkardı onu her seferinde. Hep dünyaya basmaktan kaynaklanmıştı sorunları. Bulutların üzerinde uçmak, sevinçten göz yaşı dökmek, mutluluktan kendi kendine dans etmek ne demek bilmedi. Küçük bir çocukken yaşadığı olmuştu elbette. Ama anılar ne kadar bilmekle orantılıdır ki? Her geçen gün kısıtlandı özgürlüğü. Çok özledi kaygısızlığı. Çok aradı onu düşürdüğü yeri. Oturduğu koltuktan yavaşça kalktı. Onu düşürdüğü yere değil de onu bütün dünyanın kaybettiği yeri iyi biliyordu Emily. Uzun siyah seyahat cüppesini giydi ve şehirdeki tek mezarlığa bir
"pof"
sesiyle cisimlendi.

Aslında bu saatte mezarlıkta olmak pek akıllaca bir iş değildi fakat vampirler içinse Emily'e bulaşmak pek akıllıca olmazdı. Eli asasında aklı ise yıllar önce ölmüş sevgilisindeydi. Her zaman iyilik sever ve iyimser olmuştu Hann. En üzgün zamanlarında onu hemen neşelendirirdi. Bir kere bile olsa üzgün olduğunu görmemişti onun. Hep gözleri parlar hep insanlara yardım etmeye çalışırdı. Hann bir çatışmada aptal bir yoldaşlık üyesinin asasından çıkan aptal bir lanetle hayatını kaybetmişti. Hann, bunları hiçbir zaman haketmemişti. Her an tek düşündüğü insanlardı bu yüzden ölüm yiyen olmuştu zaten karanlık onu da içine almıştı.

Gözlerinden süzülen birkaç damla yaşı sildi. Ve o anda mezarlığa girdiğini farketti. Hann'in mezarı derinlerdeydi. Oraya doğru ilerlerken içinde garip bir neşe vardı. Ölmüş olsa bile arkasında bıraktığı mutluluk gitmemişti. Ona yaklaşmış olmak hisse hala büyük bir mutlulukla dolduruyordu Emily'nin içini. Etrafa sarı bir ışık saçması için büyülenmiş mezar taşı karanlık mezarlıkta hemen dikkat çekti. Emily oraya ulaştı ve mezarın kenarına çömeldi. Mezar taşını bir kere daha okudu ve sevgilisinin kendi sözlerine yine hayran kaldı:


"Ölüm varılacak bir son değil varılacak bir başlangıçtır.***"

Gözleri bu defa yaşlarla doldu ve başını mezara koydu.Her şey fululaşmaya başlamıştı. Gözlerindeki yaşlar bulandırıyordu etrafı. "Belki de birbirimizi sevmek değil sadece hislerimize dokunmak için doğmuştuk. Sevmek! Birkaç öpücük, birkaç tebessüm, birkaç sarılma değildir sevmek. En karanlık yanlarını bilmek, dokunulmamış hislerinin farkına varmak, binlerce kilometre uzaktayken bile ağladığını hissetmek, mantığın doyumsuz bir sahtekarlıkla bedeni ele geçirdiği sırada her şeyi bir kenara bırakarak koşmaktır ona. Göz yaşı döktüğünde bunu onunla bağdaştırıp bir kenarda toplamak, acımasız kaygılarla sevdikleriniz hakkında düşündüğünüz şeyleri bile onun mutluluğuyla karşılaştırabilmek, hayalleri gerçeklerle ayrı tutamamak, boğuk şarkılarda onun sesinden, onun hayatından bir şeyler aramak, bulamayınca şarkıya küsmek, kimsesiz olduğunda bir gün onu göreceğini ümit ederek yaşama sarılmaktır sevmek." Bir an için kendine inanamadı. O bir ölüm yiyendi. Bu düşünceler ona çok tersti. Sonra birden "Hıh ben ölüm yiyen olmayı keyfimden seçmedim heralde Hann'a bunu yapanı bulmak için seçtim. Bir kez olsun güçlünün yanında yer alıp kendimi güçlü kılmak için seçtim onlara hizmet etmek için değil." dedi.

Gitme vakti çoktan gelmişti. Birkaç adım geriledi ve gitmeden önce son bir kez ona baktı. Ona elveda etti ve oradan ayrılmak üzere mezarlığın çıkışına doğru yürümeye başladı. Adımları kısa ve yavaştı. Sanki buradan gitmek istemiyor gibiydi. Mezarlığın büyük demir kapısına vardı. Bir gece için terk ettiği rutin yaşamına geri dönmek için cisimlendi. Evin kapısının önünde durdu. Çünkü içeride bir lamba yanıyordu. Aklını kaçırmadıysa ya da bunamadıysa bir lambayı açık bırakmadığından emindi. Zaten o lambaları kullanmazdı ki... Şömine onun için o görevleri üstlenmişti. Yavaşça içeri girdi. Asasını göüs hizasında kaldırdı. Bu gece birine bir lanet savurmaya hiç çekinmezdi. Gözünü karartmıştı artık. Her zaman kendinin oturduğu eski koltuğunda biri oturuyordu. Duvara vuran kalıplı gölgesinden bir erkek olduğu açıkça belliydi. Emily "Kimsin sen?" diye haykırarak sorduğunda ise ona hiçbir yanıt vermedi. Emily birkaç adım daha yaklaştı ve adamın yüzünğ netçe görebileceği bir yere geçti. Ama o anda başından aşağı sanki buz gibi bir su dökülmüştü. "Olamaz" dedi içinden. Suratı bir anda kireç gibi bembeyaz oldu. Ama bu şaşkınlığı fazla uzun sürmedi. Şaşkınlıktan yere düşürdüğü asasını tekrar aldı ve bir zamanlar babası olan adama doğrulttu. "Avada Ked-" diye haykırırken bir anda kendini yerde buldu. İçinde yıllar önce ona karşı yaktığı ateş alevlendi alevlendi ve kocaman oldu. Ayağa kalktı.

"Ne cürretle buraya tekrar geliyorsun ha? Yeniden hayatımı mahvedmek için mi geldin? Defol git burdan DEFOOOL!!!"

Şimdi göğüsü hızla inip kalkıyordu. Bütün vücudu zangır zangır titriyordu. Ama Tom en ufak bir tepki vermedi. Emily'i yanına çağırdı oturmasını gösteren bir işaret yaptı. Emily önce reddettii. Ama sonra oturdu.

"Ne var niye geldin?"

dedi güçlü olmaya çalışıyordu. Tom yavaşça doğruldu. Kurumuş dudaklarından kelimeler parça bölük döküldü.

"Buraya seni üzmek için gelmedim. Sadece sana açıklamak istediğim birşey var. Senin baban olarak senin üzülmene dayanamıyorum ve uzun bir süredir seni takip ediyorum. Sevgilini öldüren o insanı bulmak istediğini yüreğinin nasıl intikam ateşiyle yandığını biliyorum. Az önce beni burda anlatmak istediklerimi anlatmadan öldürseydin bunu yeterince hak etmemiş olacaktım. Çünkü bana yeterince kızmıyorsun. Seninle farklı taraflarda olmamızın sende uyandırdığı kin beni öldürmen için iyi bir neden ama sana söylemek istediğim birşey daha var. HANN'IN KATİLİ BENİM!!"

Emily babasının söylediklerini hazmetmeye çalışırken babası ayağa kalktı ve asasını yere attı. Emily ise büyük bir şaşkınlık ve öfkeyle onu takip etti. Şimdi ikiside ayaktaydı. Emily'nin masmavi gözleri babasının gözlerini delip geçerken dudaklarından dökülen iki kelimede öz babasının kalbinin delip geçti.

"Avada Kedavra"

Babası ipleri kesilmiş bir kukla gibi yere yığılırken içinde en ufak bir pişmanlık yoktu Emily'nin. Aksine içinde bir sevinç vardı. İntikam ateşi sonunda sönmüştü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rolande Addié
5. Sınıf
Rolande Addié


RPG Puanı :
Marie Leena Silver Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Marie Leena Silver Right_bar_bleue

Kadın
Mesaj Sayısı : 1462
Yaş : 29
Savaş Tarafın : Chiarore Suo Guardia
Rp Partneri : Forever Sébastien! He is my love angel.
En Belirgin Özellik : Sabırlı kişilik ve oldukça sakar o.O
Asa : 21 Inch,Hipogrif Tüyü, At Kılı
Ruh Halin : Marie Leena Silver 37978406tk7qx0
Kayıt tarihi : 26/06/09

Galleon
Galleon: 1000
Patronus: Seçilmedi

Marie Leena Silver Empty
MesajKonu: Geri: Marie Leena Silver   Marie Leena Silver Icon_minitimeCuma Ağus. 21, 2009 2:37 pm

4. Sınıf Slytherin
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Marie Leena Silver
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Valeria Dora Silver
» Selena Marie Gomez
» Selena Marie Gomez

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hogwarts Cadılık Ve Büyücülük Okulu :: Role Play Game Dışı :: Site Arşivi :: RPO Arşivi-
Buraya geçin: